Skip to main content

بَلْ
bilakis
كَذَّبُوا۟
onlar yalanladılar
بِٱلسَّاعَةِۖ
(duruşma) sa'atini
وَأَعْتَدْنَا
ve biz hazırlamışızdır
لِمَن
kimselere
كَذَّبَ
yalanlayan
بِٱلسَّاعَةِ
sa'ati
سَعِيرًا
alevli bir ateş

bel keẕẕebû bissâ`ati vea`tednâ limen keẕẕebe bissâ`ati se`îrâ.

Zaten onlar, kıyamet saatini de yalanladılar. O saatin geleceğini yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırlamışızdır.

Tefsir

إِذَا
ne zaman ki
رَأَتْهُم
onları görünce
مِّن مَّكَانٍۭ
bir yerden
بَعِيدٍ
uzak
سَمِعُوا۟
onlar işitirler
لَهَا
bunun
تَغَيُّظًا
öfkesini
وَزَفِيرًا
ve homurtusunu

iẕâ raethüm mim mekânim be`îdin semi`û lehâ tegayyüżav vezefîrâ.

Bu ateş, onlara uzak bir yerden gözükünce, onun kaynamasını ve uğultusunu işitirler.

Tefsir

وَإِذَآ
ve zaman
أُلْقُوا۟
atıldıkları
مِنْهَا
onun
مَكَانًا
bir yerine
ضَيِّقًا
dar
مُّقَرَّنِينَ
bağlı olarak
دَعَوْا۟
çağırırlar
هُنَالِكَ
orada
ثُبُورًا
helâki

veiẕâ ülḳû minhâ mekânen ḍayyiḳam müḳarranîne de`av hünâlike ŝübûrâ.

Elleri boyunlarına bağlanarak, dar bir yerden atıldıkları zaman, orada, yok olup gitmeyi isterler.

Tefsir

لَّا تَدْعُوا۟
çağırmayın
ٱلْيَوْمَ
bugün
ثُبُورًا
helâki
وَٰحِدًا
bir tek
وَٱدْعُوا۟
çağırın
ثُبُورًا
helâki
كَثِيرًا
birçok

lâ ted`ü-lyevme ŝübûrav vâḥidev ved`û ŝübûran keŝîrâ.

"Bir kere yok olmayı değil, birçok defa yok olmayı isteyin" denir.

Tefsir

قُلْ
de ki
أَذَٰلِكَ
bu mu?
خَيْرٌ
daha iyi
أَمْ
yoksa
جَنَّةُ
cennet (mi?)
ٱلْخُلْدِ
ebedi
ٱلَّتِى وُعِدَ
va'dedilen
ٱلْمُتَّقُونَۚ
muttakilere
كَانَتْ
olan
لَهُمْ
onlar için
جَزَآءً
mükafat
وَمَصِيرًا
ve varış yeri

ḳul eẕâlike ḫayrun em cennetü-lḫuldi-lletî vu`ide-lmütteḳûn. kânet lehüm cezâev vemeṣîrâ.

De ki: "Bu mu iyidir, yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanlara mükafat ve gidilecek yer olarak söz verilen ebedi cennet mi daha iyidir?"

Tefsir

لَّهُمْ
onlara vardır
فِيهَا
orada
مَا
ne
يَشَآءُونَ
istiyorlarsa
خَٰلِدِينَۚ
ve sürekli kalırlar
كَانَ
bu
عَلَىٰ
üzerine
رَبِّكَ
Rabbinin
وَعْدًا
bir va'didir
مَّسْـُٔولًا
sorumluluk gerektiren

lehüm fîhâ mâ yeşâûne ḫâlidîn. kâne `alâ rabbike va`dem mes'ûlâ.

Temelli kalacakları cennette diledikleri şeyleri bulurlar. Bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vaadidir.

Tefsir

وَيَوْمَ
ve gün
يَحْشُرُهُمْ
onları toplayacağı
وَمَا
şeyleri
يَعْبُدُونَ
taptıkları
مِن دُونِ
başka
ٱللَّهِ
Allah'tan
فَيَقُولُ
der ki
ءَأَنتُمْ
siz mi?
أَضْلَلْتُمْ
saptırdınız
عِبَادِى
kullarımı
هَٰٓؤُلَآءِ
bu
أَمْ
yoksa
هُمْ
kendileri (mi)
ضَلُّوا۟
sapıttılar
ٱلسَّبِيلَ
yolu

veyevme yaḥşüruhüm vemâ ya`büdûne min dûni-llâhi feyeḳûlü eentüm aḍleltüm `ibâdî hâülâi em hüm ḍallü-ssebîl.

O gün Rabbin onları ve Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: "Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendi kendilerine mi yoldan saptılar?" der.

Tefsir

قَالُوا۟
derler ki
سُبْحَٰنَكَ
senin şanın yücedir
مَا كَانَ
değildi
يَنۢبَغِى
yaraşır
لَنَآ
bize
أَن نَّتَّخِذَ
edinmek
مِن دُونِكَ
senden başka
مِنْ أَوْلِيَآءَ
veliler
وَلَٰكِن
fakat
مَّتَّعْتَهُمْ
sen onları ni'metlendirdin
وَءَابَآءَهُمْ
ve atalarını
حَتَّىٰ
kadar
نَسُوا۟
unutuncaya
ٱلذِّكْرَ
anmayı
وَكَانُوا۟
ve oldular
قَوْمًۢا
bir topluluk
بُورًا
helaki hak eden

ḳâlû sübḥâneke mâ kâne yembegî lenâ en netteḫiẕe min dûnike min evliyâe velâkim metta`tehüm veâbâehüm ḥattâ nesü-ẕẕikr. vekânû ḳavmem bûrâ.

Onlar: "Haşa; Seni bırakıp başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat Sen onlara ve babalarına nimetler verdin de sonunda Seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir millet oldular" derler.

Tefsir

فَقَدْ
işte
كَذَّبُوكُم
sizi yalanladılar
بِمَا
şeyler
تَقُولُونَ
dedikleriniz
فَمَا
artık
تَسْتَطِيعُونَ
gücünüz yetmez
صَرْفًا
(azabı) geri çevirmeğe
وَلَا
ne de
نَصْرًاۚ
yardım bulabilirsiniz
وَمَن
ve kim
يَظْلِم
zulmederse
مِّنكُمْ
sizden
نُذِقْهُ
ona taddırırız
عَذَابًا
bir azab
كَبِيرًا
büyük

feḳad keẕẕebûküm bimâ teḳûlûne femâ testeṭî`ûne ṣarfev velâ naṣrâ. vemey yażlim minküm nüẕiḳhü `aẕâben kebîrâ.

"Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar, artık kendinizden azabı çeviremez, yardım da göremezsiniz. Zulmedenlerinize büyük bir azap tattıracağız" denir.

Tefsir

وَمَآ
ve
أَرْسَلْنَا
göndermedik
قَبْلَكَ
senden önce
مِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ
elçilerden
إِلَّآ
başkasını
إِنَّهُمْ
şüphesiz onlar
لَيَأْكُلُونَ
yerlerdi
ٱلطَّعَامَ
yemek
وَيَمْشُونَ
ve gezerlerdi
فِى ٱلْأَسْوَاقِۗ
çarşılarda
وَجَعَلْنَا
ve biz yaptık
بَعْضَكُمْ
kiminizi
لِبَعْضٍ
kiminiz için
فِتْنَةً
bir sınav
أَتَصْبِرُونَۗ
sabrediyor musunuz?
وَكَانَ
ve
رَبُّكَ
Rabbin
بَصِيرًا
(herşeyi) görendir

vemâ erselnâ ḳableke mine-lmürselîne illâ innehüm leye'külûne-ṭṭa`âme veyemşûne fi-l'esvâḳ. vece`alnâ ba`ḍaküm liba`ḍin fitneh. etaṣbirûn. vekâne rabbüke beṣîrâ.

Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de, şüphesiz, yemek yerler, sokaklarda gezerlerdi. Ey insanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız. Rabbin her şeyi görür.

Tefsir