feveḳâhümü-llâhü şerra ẕâlike-lyevmi veleḳḳâhüm naḍratev vesürûrâ.
Allah da onları bu yüzden o günün fenalığından korur; onların yüzüne parlaklık ve neşe verir.
vecezâhüm bimâ ṣaberû cennetev veḥarîrâ.
Sabırlarının karşılığı, cennet ve oradaki ipeklerdir.
müttekiîne fîhâ `ale-l'erâik. lâ yeravne fîhâ şemsev velâ zemherîrâ.
Orada tahtlara yaslanırlar; orada yakıcı sıcak ve dondurucu soğuk görmezler.
vedâniyeten `aleyhim żilâlühâ veẕüllilet ḳuṭûfühâ teẕlîlâ.
Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır.
veyüṭâfü `aleyhim biâniyetim min fiḍḍativ veekvâbin kânet ḳavârîrâ.
Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur kaseler dolaştırılır.
ḳavârîrae min fiḍḍatin ḳadderûhâ taḳdîrâ.
Billurları gümüş gibi parlaktır, onları ölçüp ölçüp dağıtırlar.
veyüsḳavne fîhâ ke'sen kâne mizâcühâ zencebîlâ.
Orada, zencefil karışık bir tasla içirilirler.
`aynen fîhâ tüsemmâ selsebîlâ.
O pınara "Selsebil" denir.
veyeṭûfü `aleyhim vildânüm müḫalledûn. iẕâ raeytehüm ḥasibtehüm lü'lüem menŝûrâ.
Yanlarında ölümsüz gençler dolaşır; onları gördüğünde saçılmış birer inci sanırsın.
veiẕâ raeyte ŝemme raeyte ne`îmev vemülken kebîrâ.
Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün.