Skip to main content

إِنَّآ
elbette biz
أَرْسَلْنَا
gönderdik
عَلَيْهِمْ
onların üzerine
صَيْحَةً
sayha (korkunç bir ses)
وَٰحِدَةً
tek
فَكَانُوا۟
oldular
كَهَشِيمِ
kuru ot gibi
ٱلْمُحْتَظِرِ
ağıldaki

innâ erselnâ `aleyhim ṣayḥatev vâḥideten fekânû keheşîmi-lmuḥteżir.

Nitekim üzerlerine bir çığlık gönderdik de, ağılcıların kullandığı kurumuş ot gibi oldular.

Tefsir

وَلَقَدْ
ave ndolsun
يَسَّرْنَا
biz kolaylaştırdık
ٱلْقُرْءَانَ
Kur'an'ı
لِلذِّكْرِ
öğüt almak için
فَهَلْ
yok mudur?
مِن
hiç
مُّدَّكِرٍ
öğüt alan

veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir.

And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?

Tefsir

كَذَّبَتْ
yalanladı
قَوْمُ
kavmi
لُوطٍۭ
Lut'un
بِٱلنُّذُرِ
uyarıları

keẕẕebet ḳavmü lûṭim binnüẕür.

Lut milleti uyaran peygamberleri yalanladı.

Tefsir

إِنَّآ
elbette biz
أَرْسَلْنَا
gönderdik
عَلَيْهِمْ
üstlerine
حَاصِبًا
bir fırtına
إِلَّآ
dışında
ءَالَ
ailesi
لُوطٍۖ
Lut
نَّجَّيْنَٰهُم
onları kurtardık
بِسَحَرٍ
seher vakti

innâ erselnâ `aleyhim ḥâṣiben illâ âle lûṭ. necceynâhüm biseḥar.

Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgar gönderdik. Ancak, Lut'un taraftarlarını, katımızdan bir nimet olarak seher vakti kurtardık. Şükredene işte böyle mükafat veririz.

Tefsir

نِّعْمَةً
bir ni'met olarak
مِّنْ عِندِنَاۚ
katımızdan
كَذَٰلِكَ
böyle
نَجْزِى
biz mükafatlandırırız
مَن
kimseyi
شَكَرَ
şükreden

ni`metem min `indinâ. keẕâlike neczî men şekera.

Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgar gönderdik. Ancak, Lut'un taraftarlarını, katımızdan bir nimet olarak seher vakti kurtardık. Şükredene işte böyle mükafat veririz.

Tefsir

وَلَقَدْ
ve andolsun
أَنذَرَهُم
onları uyarmıştı
بَطْشَتَنَا
bizim yakalamamıza karşı
فَتَمَارَوْا۟
fakat kuşku duydular
بِٱلنُّذُرِ
uyarılara karşı

veleḳad enẕerahüm baṭşetenâ fetemârav binnüẕür.

Lut, and olsun ki, onları Bizim yakalamamızla uyarmıştı, ama onlar uyarmaları şüphe ile karşılayarak dinlemediler.

Tefsir

وَلَقَدْ
ve andolsun
رَٰوَدُوهُ
murad almağa kalkıştılar
عَن ضَيْفِهِۦ
onun konuklarından
فَطَمَسْنَآ
biz de siliverdik
أَعْيُنَهُمْ
gözlerini
فَذُوقُوا۟
haydi tadın
عَذَابِى
azabımı
وَنُذُرِ
ve uyarılarımı

veleḳad râvedûhü `an ḍayfihî feṭamesnâ a`yünehüm feẕûḳû `aẕâbî venüẕür.

And olsun ki, onlar Lut'un konukları olan melekleri elde etmeye kalkıştılar, bunun üzerine gözlerini kör ettik. "Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin sonucunu tadın" dedik.

Tefsir

وَلَقَدْ
ve andolsun
صَبَّحَهُم
sabah onları yakaladı
بُكْرَةً
erken
عَذَابٌ
bir azab
مُّسْتَقِرٌّ
kararlı

veleḳad ṣabbeḥahüm bükraten `aẕâbüm müsteḳirr.

And olsun ki, sabah erken, önü alınmaz bir azap başlarına geldi.

Tefsir

فَذُوقُوا۟
haydi tadın
عَذَابِى
azabımı
وَنُذُرِ
ve uyarılarımı

feẕûḳû `aẕâbî venüẕür.

"Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin sonucunu tadın" dedik.

Tefsir

وَلَقَدْ
ve andolsun
يَسَّرْنَا
biz kolaylaştırdık
ٱلْقُرْءَانَ
Kur'an'ı
لِلذِّكْرِ
öğüt almak için
فَهَلْ
yok mudur?
مِن
hiç
مُّدَّكِرٍ
öğüt alan

veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir.

And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?

Tefsir