Skip to main content

وَهَلْ أَتَىٰكَ
sana geldimi?
نَبَؤُا۟
haberi
ٱلْخَصْمِ
davacıların
إِذْ
hani
تَسَوَّرُوا۟
tırmanmışlardı
ٱلْمِحْرَابَ
mabed(in duvarına)

vehel etâke nebeü-lḫaṣm. iẕ tesevveru-lmiḥrâb.

Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mabedin duvarına tırmanıp Davud'un yanına girmişlerdi de, o onlardan ürkmüştü. Şöyle demişlerdi: "Korkma, birbirinin hakkına tecavüz etmiş iki davacıyız; aramızda adaletle hükmet, ondan ayrılma, bizi doğru yola çıkar."

Tefsir

إِذْ
hani
دَخَلُوا۟
girmişlerdi
عَلَىٰ
yanına
دَاوُۥدَ
Davud'un
فَفَزِعَ
ve korkmuştu
مِنْهُمْۖ
onlardan
قَالُوا۟
dediler
لَا تَخَفْۖ
korkma
خَصْمَانِ
biz iki davacıyız
بَغَىٰ
saldırdı
بَعْضُنَا
birimiz
عَلَىٰ
hakkına
بَعْضٍ
ötekinin
فَٱحْكُم
şimdi sen hükmet
بَيْنَنَا
aramızda
بِٱلْحَقِّ
hak ile
وَلَا
ve
تُشْطِطْ
haksızlık etme
وَٱهْدِنَآ
bizi götür
إِلَىٰ سَوَآءِ
ortasına (adalete)
ٱلصِّرَٰطِ
yolun

iẕ deḫalû `alâ dâvûde fefezi`a minhüm ḳâlû lâ teḫaf. ḫaṣmâni begâ ba`ḍunâ `alâ ba`ḍin faḥküm beynenâ bilḥaḳḳi velâ tüşṭiṭ vehdinâ ilâ sevâi-ṣṣirâṭ.

Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mabedin duvarına tırmanıp Davud'un yanına girmişlerdi de, o onlardan ürkmüştü. Şöyle demişlerdi: "Korkma, birbirinin hakkına tecavüz etmiş iki davacıyız; aramızda adaletle hükmet, ondan ayrılma, bizi doğru yola çıkar."

Tefsir

إِنَّ
doğrusu
هَٰذَآ
bu
أَخِى
kardeşimin
لَهُۥ
vardır
تِسْعٌ
(doksan) dokuz
وَتِسْعُونَ
doksan (dokuz)
نَعْجَةً
koyunu
وَلِىَ
benim ise vardır
نَعْجَةٌ
koyunum
وَٰحِدَةٌ
bir tek
فَقَالَ
fakat (kardeşim) dedi
أَكْفِلْنِيهَا
onu da bana ver
وَعَزَّنِى
ve bana ağır bastı
فِى ٱلْخِطَابِ
konuşmada

inne hâẕâ eḫî lehû tis`uv vetis`ûne na`cetev veliye na`cetüv vâḥidetün feḳâle ekfilnîhâ ve`azzenî fi-lḫiṭâb.

"Bu kardeşimin doksan dokuz dişi koyunu, benim de bir tek dişi koyunum vardır; O'nu da bana ver dedi ve tartışmada beni yendi."

Tefsir

قَالَ
(Davud) dedi ki
لَقَدْ
andolsun
ظَلَمَكَ
sana zulmetmiştir
بِسُؤَالِ
istemekle
نَعْجَتِكَ
senin koyununu
إِلَىٰ نِعَاجِهِۦۖ
kendi koyunlarına
وَإِنَّ
ve zaten
كَثِيرًا
çoğu
مِّنَ ٱلْخُلَطَآءِ
karıştıran(ortak)ların
لَيَبْغِى
zulmederler
بَعْضُهُمْ
biri
عَلَىٰ
üzerine
بَعْضٍ
diğeri
إِلَّا
yalnız bunun dışındadır
ٱلَّذِينَ
kimseler
ءَامَنُوا۟
inanan(lar)
وَعَمِلُوا۟
ve yapanlar
ٱلصَّٰلِحَٰتِ
iyi işler
وَقَلِيلٌ
ve azdır
مَّا
ne kadar
هُمْۗ
onlar
وَظَنَّ
ve sandı
دَاوُۥدُ
Davud
أَنَّمَا فَتَنَّٰهُ
kendisini denediğimizi
فَٱسْتَغْفَرَ
mağfiret diledi
رَبَّهُۥ
Rabbinden
وَخَرَّ
ve kapandı
رَاكِعًا
eğilerek (secdeye)
وَأَنَابَ۩
ve (bize) döndü

ḳâle leḳad żalemeke bisüâli na`cetike ilâ ni`âcih. veinne keŝîram mine-lḫuleṭâi leyebgî ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍin ille-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti veḳalîlüm mâ hüm. veżanne dâvûdü ennemâ fetennâhü festagfera rabbehû veḫarra râki`av veenâb.

Davud: "And olsun ki, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da ne kadar azdır!" demişti. Davud, Kendisini denediğimizi sanmıştı da, Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tevbe etmiş, Allah'a yönelmişti.

Tefsir

فَغَفَرْنَا
biz de affettik
لَهُۥ
ondan
ذَٰلِكَۖ
bunu
وَإِنَّ
ve şüphesiz
لَهُۥ
onun vardır
عِندَنَا
yanımızda
لَزُلْفَىٰ
bir yakınlığı
وَحُسْنَ
ve güzel
مَـَٔابٍ
bir geleceği

fegafernâ lehû ẕâlik. veinne lehû `indenâ lezülfâ veḥusne meâb.

Böylece onu bağışlamıştık. Katımızda onun yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır.

Tefsir

يَٰدَاوُۥدُ
ey Davud
إِنَّا
elbette biz
جَعَلْنَٰكَ
seni yaptık
خَلِيفَةً
hükümdar
فِى ٱلْأَرْضِ
yeryüzünde
فَٱحْكُم
o halde hükmet
بَيْنَ
arasında
ٱلنَّاسِ
insanlar
بِٱلْحَقِّ
adaletle
وَلَا
ve
تَتَّبِعِ
uyma
ٱلْهَوَىٰ
keyf(in)e
فَيُضِلَّكَ
sonra seni saptırır
عَن سَبِيلِ
yolundan
ٱللَّهِۚ
Allah'ın
إِنَّ
şüphesiz
ٱلَّذِينَ
kimselere
يَضِلُّونَ
sapan(lara)
عَن سَبِيلِ
yolundan
ٱللَّهِ
Allah'ın
لَهُمْ
onlara vardır
عَذَابٌ
bir azab
شَدِيدٌۢ
çetin
بِمَا
dolayı
نَسُوا۟
unuttuklarından
يَوْمَ
gününü
ٱلْحِسَابِ
hesap

yâ dâvûdü innâ ce`alnâke ḫalîfeten fi-l'arḍi faḥküm beyne-nnâsi bilḥaḳḳi velâ tettebi`i-lhevâ feyüḍilleke `an sebîli-llâh. inne-lleẕîne yeḍillûne `an sebîli-llâhi lehüm `aẕâbün şedîdüm bimâ nesû yevme-lḥisâb.

Ey Davud! Seni şüphesiz yeryüzünde hükümran kıldık, o halde insanlar arasında adaletle hükmet, hevese uyma yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu, Allah'ın yolundan sapanlara, onlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin azap vardır.

Tefsir

وَمَا
ve
خَلَقْنَا
yaratmadık
ٱلسَّمَآءَ
göğü
وَٱلْأَرْضَ
ve yeri
وَمَا
ve ne de
بَيْنَهُمَا
ikisi arasındakileri
بَٰطِلًاۚ
boş yere
ذَٰلِكَ
bu
ظَنُّ
zannıdır
ٱلَّذِينَ
kimselerin
كَفَرُوا۟ۚ
inkar eden(lerin)
فَوَيْلٌ
vay hallerine;
لِّلَّذِينَ
kimselerin
كَفَرُوا۟
inkar eden(lerin)
مِنَ ٱلنَّارِ
ateşten dolayı

vemâ ḫalaḳne-ssemâe vel'arḍa vemâ beynehümâ bâṭilâ. ẕâlike żannü-lleẕîne keferû. feveylül lilleẕîne keferû mine-nnâr.

Göğü, yeri ve ikisinin arasında bulunanları boşuna yaratmadık. Bunun boşuna olduğu, inkar edenlerin sanısıdır. Vay ateşe uğrayacak inkarcıların haline!

Tefsir

أَمْ
yoksa
نَجْعَلُ
tutacağız
ٱلَّذِينَ
kimseleri
ءَامَنُوا۟
inanan(ları)
وَعَمِلُوا۟
ve yapanları
ٱلصَّٰلِحَٰتِ
iyi işler
كَٱلْمُفْسِدِينَ
bozgunculuk yapanlar gibi (mi?)
فِى ٱلْأَرْضِ
yeryüzünde
أَمْ
yoksa
نَجْعَلُ
tutacağız
ٱلْمُتَّقِينَ
muttakileri
كَٱلْفُجَّارِ
yoldan çıkanlar gibi (mi?)

em nec`alü-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti kelmüfsidîne fi-l'arḍ. em nec`alü-lmütteḳîne kelfüccâr.

Yoksa, inanıp yararlı iş işleyenleri, yeryüzünde, bozguncular gibi mi tutarız? Yoksa, Allah'a karşı gelmekten sakınanları yoldan çıkanlar gibi mi tutarız?

Tefsir

كِتَٰبٌ
Kitab (ki)
أَنزَلْنَٰهُ
onu indirdik
إِلَيْكَ
sana
مُبَٰرَكٌ
mübarek
لِّيَدَّبَّرُوٓا۟
düşünsünler diye
ءَايَٰتِهِۦ
ayetlerini
وَلِيَتَذَكَّرَ
ve öğüt alsınlar diye
أُو۟لُوا۟
sahipleri
ٱلْأَلْبَٰبِ
sağduyu

kitâbün enzelnâhü ileyke mübârakül liyeddebberû âyâtihî veliyeteẕekkera ülü-l'elbâb.

Sana indirdiğimiz bu Kitap mübarektir; ayetlerini düşünsünler, aklı olanlar da öğüt alsınlar.

Tefsir

وَوَهَبْنَا
ve biz armağan ettik
لِدَاوُۥدَ
Davud'a
سُلَيْمَٰنَۚ
Süleyman'ı
نِعْمَ
ne güzel
ٱلْعَبْدُۖ
kuldu
إِنَّهُۥٓ
şüphesiz o
أَوَّابٌ
(Allah'a) yönelirdi

vevehebnâ lidâvûde süleymân. ni`me-l`abd. innehû evvâb.

Davud'a Süleyman'ı bahşettik; o ne güzel bir kuldu! Doğrusu o daima Allah'a yönelirdi.

Tefsir