vefî enfüsiküm. efelâ tübṣirûn.
Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi içinizde Allah'ın varlığına nice deliller vardır; görmez misiniz?
vefi-ssemâi rizḳuküm vemâ tû`adûn.
Rızkınız da, size söz verilen azap da yukarıdan gelir.
feverabbi-ssemâi vel'arḍi innehû leḥaḳḳum miŝle mâ enneküm tenṭiḳûn.
Göğün ve yerin Rabbine and olsun ki bu, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir.
hel etâke ḥadîŝü ḍayfi ibrâhîme-lmükramîn.
İbrahim'in ikram edilmiş konuklarının haberi sana geldi mi?
iẕ deḫalû `aleyhi feḳâlû selâmâ. ḳâle selâm. ḳavmüm münkerûn.
Onlar, İbrahim'in yanına girip: "Selam sana" demişlerdi, İbrahim de: "Selam size" demişti; içinden de, onların "tanınmamış bir topluluk" olduğunu geçirmişti.
ferâga ilâ ehlihî fecâe bi`iclin semîn.
Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı getirmiş, onların önüne sürüp: "Yemez misiniz?" demişti.
feḳarrabehû ileyhim ḳâle elâ te'külûn.
Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı getirmiş, onların önüne sürüp: "Yemez misiniz?" demişti.
feevcese minhüm ḫîfeh. ḳâlû lâ teḫaf. vebeşşerûhü bigulâmin `alîm.
(Yemediklerini görünce) onlardan endişeye düştü; "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğul sahibi olacağını müjdelediler.
feaḳbeleti-mraetühû fî ṣarratin feṣakket vechehâ veḳâlet `acûzün `aḳîm.
Bunun üzerine karısı hayretle seslenerek geldi, elleriyle yüzünü kapayarak: "kısır bir kocakarı!" dedi.
ḳâlû keẕâliki ḳâle rabbük. innehû hüve-lḥakîmü-l`alîm.
Melekler: "Bu böyledir, Rabbin söylemiştir; doğrusu O, Hakim olandır, bilendir" dediler.