Skip to main content

وَلَقَدْ
andolsun
صَرَّفْنَا
biz türlü biçimlerde anlattık
فِى هَٰذَا
bu
ٱلْقُرْءَانِ
Kur'an'da
لِيَذَّكَّرُوا۟
düşünüp anlasınlar diye
وَمَا
fakat (bu)
يَزِيدُهُمْ
artırmıyor
إِلَّا
başkasını
نُفُورًا
nefretlerinden

veleḳad ṣarrafnâ fî hâẕe-lḳur'âni liyeẕẕekkerû. vemâ yezîdühüm illâ nüfûrâ.

Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.

Tefsir

قُل
de ki
لَّوْ
eğer
كَانَ
olsaydı
مَعَهُۥٓ
O'nunla beraber
ءَالِهَةٌ
tanrılar
كَمَا
gibi
يَقُولُونَ
dedikleri
إِذًا
o zaman
لَّٱبْتَغَوْا۟
onlar da ararlardı
إِلَىٰ ذِى
sahibine
ٱلْعَرْشِ
Arşın
سَبِيلًا
bir yol

ḳul lev kâne me`ahû âlihetün kemâ yeḳûlûne iẕel lebtegav ilâ ẕi-l`arşi sebîlâ.

De ki: "Eğer dedikleri gibi Allah'la beraber tanrılar bulunsaydı, o takdirde hepsi arşın sahibiyle savaşmaya bir yol ararlardı."

Tefsir

سُبْحَٰنَهُۥ
(haşa) münezzehtir O
وَتَعَٰلَىٰ
ve uludur
عَمَّا يَقُولُونَ
onların dediklerinden
عُلُوًّا
yücedir
كَبِيرًا
çok

sübḥânehû vete`âlâ `ammâ yeḳûlûne `ulüvven kebîrâ.

O, onların söylediklerinden Münezzeh'tir, Yüce'dir, Ulu'dur.

Tefsir

تُسَبِّحُ
tesbih ederler
لَهُ
O'nu
ٱلسَّمَٰوَٰتُ
gök
ٱلسَّبْعُ
yedi
وَٱلْأَرْضُ
ve yeryüzü
وَمَن
ve kimseler
فِيهِنَّۚ
bunların içindeki
وَإِن
ve yoktur
مِّن
hiçbir
شَىْءٍ
şey
إِلَّا يُسَبِّحُ
tesbih etmeyen
بِحَمْدِهِۦ
hamd ile
وَلَٰكِن
ama
لَّا تَفْقَهُونَ
siz anlamazsınız
تَسْبِيحَهُمْۗ
onların tesbihlerini
إِنَّهُۥ
şüphesiz O
كَانَ حَلِيمًا
halimdir
غَفُورًا
çok bağışlayandır

tüsebbiḥu lehü-ssemâvâtü-sseb`u vel'arḍu vemen fîhinn. veim min şey'in illâ yüsebbiḥu biḥamdihî velâkil lâ tefḳahûne tesbîḥahüm. innehû kâne ḥalîmen gafûrâ.

Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O'nu tesbih eder; O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. Doğrusu O Halim olandır, Bağışlayan'dır.

Tefsir

وَإِذَا
ve zaman
قَرَأْتَ
okuduğun
ٱلْقُرْءَانَ
Kur'an
جَعَلْنَا
çekeriz
بَيْنَكَ
seninle (aranıza)
وَبَيْنَ
arasına
ٱلَّذِينَ
kimselerin
لَا يُؤْمِنُونَ
inanmayan(ların)
بِٱلْءَاخِرَةِ
ahirete
حِجَابًا
bir perde
مَّسْتُورًا
gizli

veiẕâ ḳara'te-lḳur'âne ce`alnâ beyneke vebeyne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati ḥicâbem mestûrâ.

Kuran okuduğun zaman senin ile ahirete inanmayan kimseler arasına görünmeyen bir perde çekeriz.

Tefsir

وَجَعَلْنَا
ve kılarız (koyarız)
عَلَىٰ
üzerine
قُلُوبِهِمْ
kableri
أَكِنَّةً
kabuklar
أَن يَفْقَهُوهُ
onu anlamalarına engel olacak
وَفِىٓ
ve
ءَاذَانِهِمْ
kulaklarına
وَقْرًاۚ
bir ağırlık
وَإِذَا
ve zaman
ذَكَرْتَ
andığın
رَبَّكَ
Rabbini
فِى ٱلْقُرْءَانِ
Kur'an'da
وَحْدَهُۥ
birliğini
وَلَّوْا۟
dönüp
عَلَىٰٓ أَدْبَٰرِهِمْ
arkalarına
نُفُورًا
kaçarlar

vece`alnâ `alâ ḳulûbihim ekinneten ey yefḳahûhü vefî âẕânihim vaḳrâ. veiẕâ ẕekerte rabbeke fi-lḳur'âni vaḥdehû vellev `alâ edbârihim nüfûrâ.

Kuran'ı anlarlar diye kalblerine örtüler ve kulaklarına da ağırlık koyduk. Kuran'da Rabbini bir tek olarak andığın zaman, onlar ürkerek ardlarına dönerler.

Tefsir

نَّحْنُ
biz
أَعْلَمُ
gayet iyi biliyoruz
بِمَا
ne sebeple
يَسْتَمِعُونَ
dinlediklerini
بِهِۦٓ
onların
إِذْ يَسْتَمِعُونَ
dinlerken
إِلَيْكَ
seni
وَإِذْ
ve zaman
هُمْ
onlar
نَجْوَىٰٓ
fısıldaşırken
إِذْ
zaman
يَقُولُ
dedikleri
ٱلظَّٰلِمُونَ
zalimlerin
إِن تَتَّبِعُونَ
siz uymuyorsunuz
إِلَّا
başkasına
رَجُلًا
bir adamdan
مَّسْحُورًا
büyülenmiş

naḥnü a`lemü bimâ yestemi`ûne bihî iẕ yestemi`ûne ileyke veiẕ hüm necvâ iẕ yeḳûlu-żżâlimûne in tettebi`ûne illâ racülem mesḥûrâ.

Seni dinledikleri zaman neye kulak verdiklerini ve gizli toplantılarında zalimlerin: "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediklerini Biz çok iyi biliriz.

Tefsir

ٱنظُرْ
bak
كَيْفَ
nasıl
ضَرَبُوا۟
misaller verdiler
لَكَ
sana
ٱلْأَمْثَالَ
bezetmelerle
فَضَلُّوا۟
şaştılar
فَلَا
artık bir daha
يَسْتَطِيعُونَ
bulamazlar
سَبِيلًا
yolu

ünżur keyfe ḍarabû leke-l'emŝâle feḍallû felâ yesteṭî`ûne sebîlâ.

Sana nasıl misaller verdiklerine bir bak! Bu yüzden sapmışlardır, artık bir yol da bulamamaktadırlar.

Tefsir

وَقَالُوٓا۟
ve dediler ki
أَءِذَا
mi?
كُنَّا
biz iken
عِظَٰمًا
kemikler
وَرُفَٰتًا
ve ufalanmış toprak
أَءِنَّا
biz miyiz?
لَمَبْعُوثُونَ
diriltilecek
خَلْقًا
yaratılışla
جَدِيدًا
yeni bir

veḳâlû eiẕâ künnâ `iżâmev verufâten einnâ lemeb`ûŝûne ḫalḳan cedîdâ.

"Biz kemik ve ufalanmış toprak olduğumuz zaman, yeniden mutlaka dirilecek miyiz? derler.

Tefsir

قُلْ
de ki
كُونُوا۟
(ister) olun
حِجَارَةً
taş
أَوْ
veya
حَدِيدًا
demir

ḳul kûnû ḥicâraten ev ḥadîdâ.

De ki: "İster taş veya demir ya da kalbinizde büyüttüğünüz başka bir yaratık olun, yine de dirileceksiniz." "Bizi tekrar kim diriltir?" derler; de ki: "Sizi ilk defa yaratan." Sana başlarını sallayarak: "Ne zamandır bu?" derler. "Yakında olması mümkündür" de.

Tefsir