Skip to main content

إِنَّمَا
ancak
تُنذِرُ
sen uyarabilirsin
مَنِ
kimseyi
ٱتَّبَعَ
uyan
ٱلذِّكْرَ
Zikre
وَخَشِىَ
ve korkan
ٱلرَّحْمَٰنَ
Rahman'dan
بِٱلْغَيْبِۖ
görmeden
فَبَشِّرْهُ
işte öylesini müjdele
بِمَغْفِرَةٍ
bir mağfiretle
وَأَجْرٍ
ve bir mükafatla
كَرِيمٍ
güzel

innemâ tünẕiru meni-ttebe`a-ẕẕikra veḫaşiye-rraḥmâne bilgayb. febeşşirhü bimagfirativ veecrin kerîm.

Sen ancak, Kuran'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. Artık o kimseyi, bağışlanma ve cömertçe verilecek bir ecirle müjdele.

Tefsir

إِنَّا
şüphe yokki biz
نَحْنُ
biz
نُحْىِ
diriltiriz
ٱلْمَوْتَىٰ
ölüleri
وَنَكْتُبُ
ve yazarız
مَا
şeyleri (işleri)
قَدَّمُوا۟
öne sürdükleri
وَءَاثَٰرَهُمْۚ
ve eserlerini
وَكُلَّ
ve her
شَىْءٍ
şeyi
أَحْصَيْنَٰهُ
ayrıntılı kaydettik
فِىٓ إِمَامٍ
bir sicile
مُّبِينٍ
apaçık

innâ naḥnü nuḥyi-lmevtâ venektübü mâ ḳaddemû veâŝârahüm. vekülle şey'in aḥṣaynâhü fî imâmim mübîn.

Şüphesiz ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan Biziz; herşeyi, apaçık bir kitabda saymışızdır.

Tefsir

وَٱضْرِبْ
ve anlat
لَهُم
onlara
مَّثَلًا
misal olarak
أَصْحَٰبَ
halkını
ٱلْقَرْيَةِ
şu kent
إِذْ
zaman
جَآءَهَا
geldiği
ٱلْمُرْسَلُونَ
elçiler

vaḍrib lehüm meŝelen aṣḥâbe-lḳaryeh. iẕ câehe-lmürselûn.

İnsanlara, halkına elçiler gelen şehri mesel olarak anlat:

Tefsir

إِذْ أَرْسَلْنَآ
biz gönderdik
إِلَيْهِمُ
onlara
ٱثْنَيْنِ
iki (elçi)
فَكَذَّبُوهُمَا
onları yalanladılar
فَعَزَّزْنَا
biz de destekledik
بِثَالِثٍ
üçüncüsüyle
فَقَالُوٓا۟
dediler ki
إِنَّآ
biz elbette
إِلَيْكُم
size
مُّرْسَلُونَ
gönderilen elçileriz

iẕ erselnâ ileyhimü-ŝneyni fekeẕẕebûhümâ fe`azzeznâ biŝâliŝin feḳâlû innâ ileyküm mürselûn.

Onlara iki elçi göndermiştik; onu yalanladıkları için üçüncü biriyle desteklemiştik. Onlar: "Biz size gönderildik" demişlerdi.

Tefsir

قَالُوا۟
dediler ki
مَآ
değilsiniz
أَنتُمْ
siz
إِلَّا
başka bir şey
بَشَرٌ
insandan
مِّثْلُنَا
bizim gibi
وَمَآ
ve
أَنزَلَ
indirmemiştir
ٱلرَّحْمَٰنُ
Rahman
مِن
hiçbir
شَىْءٍ
şey
إِنْ
hayır!
أَنتُمْ
siz
إِلَّا
sadece
تَكْذِبُونَ
yalan söylüyorsunuz

ḳâlû mâ entüm illâ beşerum miŝlünâ vemâ enzele-rraḥmânü min şey'in in entüm illâ tekẕibûn.

"Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir şey indirmemiştir. Sadece yalan söylüyorsunuz" dediler.

Tefsir

قَالُوا۟
dediler ki
رَبُّنَا
Rabbimiz
يَعْلَمُ
bilir ki
إِنَّآ
biz elbette
إِلَيْكُمْ
size
لَمُرْسَلُونَ
gönderilmiş elçileriz

ḳâlû rabbünâ ya`lemü innâ ileyküm lemürselûn.

Elçiler: "Doğrusu Rabbimiz bizim size gönderildiğimizi bilir; bize düşen ancak apaçık tebliğdir" demişlerdi.

Tefsir

وَمَا
ve yoktur
عَلَيْنَآ
üzerimize düşen
إِلَّا
başka bir şey
ٱلْبَلَٰغُ
duyurmaktan
ٱلْمُبِينُ
açıkça

vemâ `aleynâ ille-lbelâgu-lmübîn.

Elçiler: "Doğrusu Rabbimiz bizim size gönderildiğimizi bilir; bize düşen ancak apaçık tebliğdir" demişlerdi.

Tefsir

قَالُوٓا۟
dediler ki
إِنَّا
doğrusu biz
تَطَيَّرْنَا
uğursuzluğa uğradık
بِكُمْۖ
sizin yüzünüzden
لَئِن
eğer
لَّمْ تَنتَهُوا۟
vazgeçmezseniz
لَنَرْجُمَنَّكُمْ
sizi mutlaka taşlarız
وَلَيَمَسَّنَّكُم
ve size dokunur
مِّنَّا
bizden
عَذَابٌ
bir azab
أَلِيمٌ
acıklı

ḳâlû innâ teṭayyernâ biküm. leil lem tentehû lenercümenneküm veleyemessenneküm minnâ `aẕâbün elîm.

"Doğrusu sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık; vazgeçmezseniz and olsun ki sizi taşlayacağız ve bizden size can yakıcı bir azap dokunacaktır" dediler.

Tefsir

قَالُوا۟
dediler ki
طَٰٓئِرُكُم
uğursuzluğunuz
مَّعَكُمْۚ
sizin kendinizdedir
أَئِن ذُكِّرْتُمۚ
size öğüt verildiğiiçin mi?
بَلْ
hayır
أَنتُمْ
siz
قَوْمٌ
bir kavimsiniz
مُّسْرِفُونَ
aşırı giden

ḳâlû ṭâiruküm me`aküm. ein ẕükkirtüm. bel entüm ḳavmüm müsrifûn.

Elçiler: "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için mi? Hayır; siz, aşırı giden bir milletsiniz" demişlerdi.

Tefsir

وَجَآءَ
ve geldi
مِنْ أَقْصَا
en uzak yerinden
ٱلْمَدِينَةِ
kentin
رَجُلٌ
bir adam
يَسْعَىٰ
koşarak
قَالَ
dedi
يَٰقَوْمِ
ey kavmim
ٱتَّبِعُوا۟
uyun
ٱلْمُرْسَلِينَ
elçilere

vecâe min aḳṣe-lmedîneti racülüy yes`â ḳâle yâ ḳavmi-ttebi`ü-lmürselîn.

Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam gelmiş ve şöyle demişti: "Ey Milletim! Gönderilen elçilere uyun."

Tefsir