Skip to main content

وَلَوِ
ve eğer
ٱتَّبَعَ
uysaydı
ٱلْحَقُّ
hak
أَهْوَآءَهُمْ
onların keyiflerine
لَفَسَدَتِ
bozulur giderdi
ٱلسَّمَٰوَٰتُ
gökler
وَٱلْأَرْضُ
ve yer
وَمَن
ve kimseler
فِيهِنَّۚ
bunların içinde bulunan
بَلْ
bilakis
أَتَيْنَٰهُم
biz onlara getirdik
بِذِكْرِهِمْ
Zikir'lerini
فَهُمْ
fakat onlar
عَن ذِكْرِهِم
Zikirlerinden
مُّعْرِضُونَ
yüz çeviriyorlar

velevi-ttebe`a-lḥaḳḳu ehvâehüm lefesedeti-ssemâvâtü vel'arḍu vemen fîhinn. bel eteynâhüm biẕikrihim fehüm `an ẕikrihim mü`riḍûn.

Eğer gerçek onların heveslerine uysaydı, gökler, yer ve onlarda bulananlar bozulup giderdi. Onlara, kendilerine öğüt veren bir şey getirdik; onlar ise öğütlerinden yüz çevirirler.

Tefsir

أَمْ
yoksa
تَسْـَٔلُهُمْ
onlardan istiyor musun?
خَرْجًا
bir vergi
فَخَرَاجُ
vergisi
رَبِّكَ
Rabbinin
خَيْرٌۖ
daha hayırlıdır
وَهُوَ
ve O
خَيْرُ
en hayırlısıdır
ٱلرَّٰزِقِينَ
rızık verenlerin

em tes'elühüm ḫarcen feḫarâcü rabbike ḫayr. vehüve ḫayru-rrâziḳîn.

Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ecri daha iyidir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

Tefsir

وَإِنَّكَ
ve şüphesiz sen
لَتَدْعُوهُمْ
onları çağırıyorsun
إِلَىٰ صِرَٰطٍ
bir yola
مُّسْتَقِيمٍ
doğru

veinneke leted`ûhüm ilâ ṣirâṭim müsteḳîm.

Aslında sen onları doğru yola çağırıyorsun ama, ahirete inanmayanlar bu yoldan sapmaktadırlar.

Tefsir

وَإِنَّ
ve kuşkusuz
ٱلَّذِينَ
kimseler
لَا يُؤْمِنُونَ
inanmayan(lar)
بِٱلْءَاخِرَةِ
ahirete
عَنِ ٱلصِّرَٰطِ
yoldan
لَنَٰكِبُونَ
sapıyorlar

veinne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati `ani-ṣṣirâṭi lenâkibûn.

Aslında sen onları doğru yola çağırıyorsun ama, ahirete inanmayanlar bu yoldan sapmaktadırlar.

Tefsir

وَلَوْ
ve eğer
رَحِمْنَٰهُمْ
biz onlara acısaydık
وَكَشَفْنَا
ve kaldırsaydık
مَا
olanı
بِهِم
kendilerinde
مِّن ضُرٍّ
sıkıntıdan
لَّلَجُّوا۟
yine devam ederlerdi
فِى طُغْيَٰنِهِمْ
azgınlıklarında
يَعْمَهُونَ
bocalamaya

velev raḥimnâhüm vekeşefnâ mâ bihim min ḍurril leleccû fî ṭugyânihim ya`mehûn.

Biz onlara acısak ve başlarındaki sıkıntıyı gidersek bile, azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlar.

Tefsir

وَلَقَدْ
andolsun
أَخَذْنَٰهُم
biz onları yakaladık
بِٱلْعَذَابِ
azab ile
فَمَا
ama yine
ٱسْتَكَانُوا۟
boyun eğmediler
لِرَبِّهِمْ
Rabblerine
وَمَا
ve
يَتَضَرَّعُونَ
O'na yalvarmıyorlar

veleḳad eḫaẕnâhüm bil`aẕâbi feme-stekânû lirabbihim vemâ yeteḍarra`ûn.

And olsun ki, Biz onları azabla yakalamıştık, yine de Rablerine boyun eğmemiş ve yakarmamışlardı.

Tefsir

حَتَّىٰٓ
nihayet
إِذَا
zaman
فَتَحْنَا
açtığımız
عَلَيْهِم
üzerlerine
بَابًا
kapısı
ذَا عَذَابٍ
bir azab
شَدِيدٍ
şiddetli
إِذَا
derhal
هُمْ
onlar
فِيهِ
O'nun içinde
مُبْلِسُونَ
şaşkın ve umutsuz kalırlar

ḥattâ iẕâ fetaḥnâ `aleyhim bâben ẕâ `aẕâbin şedîdin iẕâ hüm fîhi müblisûn.

Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman ümitsiz kalıverdiler.

Tefsir

وَهُوَ
ve O'dur
ٱلَّذِىٓ أَنشَأَ
inşa eden
لَكُمُ
sizin için
ٱلسَّمْعَ
kulağı
وَٱلْأَبْصَٰرَ
ve gözleri
وَٱلْأَفْـِٔدَةَۚ
ve gönülleri
قَلِيلًا
az
مَّا
ne kadar
تَشْكُرُونَ
şükrediyorsunuz

vehüve-lleẕî enşee lekümü-ssem`a vel'ebṣâra vel'ef'ideh. ḳalîlem mâ teşkürûn.

Oysa, sizin için kulaklar, gözler ve kalbler vareden O'dur. Pek az şükrediyorsunuz.

Tefsir

وَهُوَ
ve O'dur
ٱلَّذِى ذَرَأَكُمْ
sizi yaratıp yayan
فِى ٱلْأَرْضِ
yeryüzünde
وَإِلَيْهِ
ve O'nun (huzurunda)
تُحْشَرُونَ
toplanacaksınız

vehüve-lleẕî ẕera'eküm fi-l'arḍi veileyhi tuḥşerûn.

Sizi yerde yaratıp yayan O'dur ve O'nun huzurunda toplanacaksınız.

Tefsir

وَهُوَ
ve O'dur
ٱلَّذِى يُحْىِۦ
yaşatan
وَيُمِيتُ
ve öldüren
وَلَهُ
ve O'nun(eseri)dir
ٱخْتِلَٰفُ
değişmesi
ٱلَّيْلِ
gecenin
وَٱلنَّهَارِۚ
ve gündüzün
أَفَلَا تَعْقِلُونَ
aklınızı kullanmıyor musunuz?

vehüve-lleẕî yuḥyî veyümîtü velehu-ḫtilâfü-lleyli vennehâr. efelâ ta`ḳilûn.

Dirilten de, öldüren de O'dur. Gece ile gündüzün birbiri ardından gitmesi de O'nun emrine bağlıdır. Düşünmez misiniz?

Tefsir