Skip to main content

إِذْ
hani
عُرِضَ
gösterilmişti
عَلَيْهِ
kendisine
بِٱلْعَشِىِّ
akşam üstü
ٱلصَّٰفِنَٰتُ
safin (görkemli)
ٱلْجِيَادُ
(saf kan Arap) atları

iẕ `uriḍa `aleyhi bil`aşiyyi-ṣṣâfinâtü-lciyâd.

Ona bir akşam üstü, çalımlı, cins koşu atları sunulmuştu.

Tefsir

فَقَالَ
dedi
إِنِّىٓ
muhakkak ben
أَحْبَبْتُ
tercih ettim
حُبَّ
sevgisini
ٱلْخَيْرِ
mal
عَن ذِكْرِ
anmaktan (ötürü)
رَبِّى
Rabbimi
حَتَّىٰ
nihayet
تَوَارَتْ
(atlar) gizlendi
بِٱلْحِجَابِ
perde ile

feḳâle innî aḥbebtü ḥubbe-lḫayri `an ẕikri rabbî. ḥattâ tevârat bilḥicâb.

Süleyman: "Doğrusu ben bu iyi malları, Rabbimi anmayı sağladıkları için severim" demişti. Koşup, toz perdesi arkasında kayboldukları zaman: "onları bana getirin" dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başlamıştı.

Tefsir

رُدُّوهَا
getirin onları
عَلَىَّۖ
bana
فَطَفِقَ
sonra başladı
مَسْحًۢا
okşamağa
بِٱلسُّوقِ
bacaklarını
وَٱلْأَعْنَاقِ
ve boyunlarını

ruddûhâ `aleyy. feṭafiḳa mesḥam bissûḳi vel'a`nâḳ.

Süleyman: "Doğrusu ben bu iyi malları, Rabbimi anmayı sağladıkları için severim" demişti. Koşup, toz perdesi arkasında kayboldukları zaman: "onları bana getirin" dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başlamıştı.

Tefsir

وَلَقَدْ
ve andolsun
فَتَنَّا
denedik
سُلَيْمَٰنَ
Süleyman'ı
وَأَلْقَيْنَا
ve bıraktık
عَلَىٰ
üstüne
كُرْسِيِّهِۦ
tahtının
جَسَدًا
bir ceset
ثُمَّ
sonra
أَنَابَ
(bize) yöneldi

veleḳad fetennâ süleymâne veelḳaynâ `alâ kürsiyyihî ceseden ŝümme enâb.

And olsun ki Süleyman'ı denedik, hükümranlığını zayıf düşürdük; sonra eski haline döndü.

Tefsir

قَالَ
dedi
رَبِّ
Rabbim
ٱغْفِرْ
affet
لِى
beni
وَهَبْ
ve ver
لِى
bana
مُلْكًا
bir mülk (hükümdarlık)
لَّا يَنۢبَغِى
nasib olmayan
لِأَحَدٍ
hiç kimseye
مِّنۢ بَعْدِىٓۖ
benden sonra
إِنَّكَ
çünkü sensin
أَنتَ
sen
ٱلْوَهَّابُ
çok lutfeden

ḳâle rabbi-gfir lî veheb lî mülkel lâ yembegî lieḥadim mim ba`dî. inneke ente-lvehhâb.

Süleyman: "Rabbim! Beni bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver; Sen şüphesiz, daima bağışta bulunansın" dedi.

Tefsir

فَسَخَّرْنَا
biz boyun eğdirdik
لَهُ
ona
ٱلرِّيحَ
rüzgarı
تَجْرِى
eserdi
بِأَمْرِهِۦ
onun buyruğuyla
رُخَآءً
tatlı tatlı
حَيْثُ
yere
أَصَابَ
istediği

feseḫḫarnâ lehü-rrîḥa tecrî biemrih ruḫâen ḥayŝü eṣâb.

Bunun üzerine Biz de, istediği yere onun buyruğu ile kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğu altına verdik.

Tefsir

وَٱلشَّيَٰطِينَ
ve şeytanları
كُلَّ
her
بَنَّآءٍ
bina ustasını
وَغَوَّاصٍ
ve dalgıcı

veşşeyâṭîne külle bennâiv vegavvâṣ.

Bunun üzerine Biz de, istediği yere onun buyruğu ile kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğu altına verdik.

Tefsir

وَءَاخَرِينَ
ve başka (şeytan)ları
مُقَرَّنِينَ
birbirine bağlanmış
فِى ٱلْأَصْفَادِ
zincirlerle

veâḫarîne müḳarranîne fi-l'aṣfâd.

Bunun üzerine Biz de, istediği yere onun buyruğu ile kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğu altına verdik.

Tefsir

هَٰذَا
bu
عَطَآؤُنَا
bizim ihsanımızdır
فَٱمْنُنْ
artık dilediğine ver
أَوْ
veya
أَمْسِكْ
verme
بِغَيْرِ
yoktur
حِسَابٍ
hesabı

hâẕâ `aṭâünâ femnün ev emsik bigayri ḥisâb.

"İşte Bizim bağışımız budur; ister ver, ister tut, hesapsızdır." dedik.

Tefsir

وَإِنَّ
ve şüphesiz
لَهُۥ
onun için vardır
عِندَنَا
bizim yanımızda
لَزُلْفَىٰ
bir yakınlık
وَحُسْنَ
ve güzel
مَـَٔابٍ
bir gelecek

veinne lehû `indenâ lezülfâ veḥusne meâb.

Doğrusu onun katımızda yakınlığı ve güzel bir istikbali vardır.

Tefsir