veâyetül lehüm ennâ ḥamelnâ ẕürriyyetehüm fi-lfülki-lmeşḥûn.
Onlara bir delil de: Soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendileri için bunun gibi daha nice binekler yaratmış olmamızdır.
veḫalaḳnâ lehüm mim miŝlihî mâ yerkebûn.
Onlara bir delil de: Soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendileri için bunun gibi daha nice binekler yaratmış olmamızdır.
vein neşe' nugriḳhüm felâ ṣarîḫa lehüm velâ hüm yünḳaẕûn.
Dilesek, onları suda boğardık; ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirlerdi.
illâ raḥmetem minnâ vemetâ`an ilâ ḥîn.
Ama katımızdan bir rahmet ve bir süreye kadar geçinme olarak onları geri bıraktık.
veiẕâ ḳîle lehümü-tteḳû mâ beyne eydîküm vemâ ḫalfeküm le`alleküm türḥamûn.
Onlara: "Geçmişinizden ve geleceğinizden sakının, belki acınırsınız" dendiği zaman yüz çevirirler.
vemâ te'tîhim min âyetim min âyâti rabbihim illâ kânû `anhâ mü`riḍîn.
Zaten Rabbinin ayetlerinden herhangi biri kendilerine geldiğinde ondan hep yüz çeviregelmişlerdi.
veiẕâ ḳîle lehüm enfiḳû mimmâ razeḳakümü-llâhü ḳâle-lleẕîne keferû lilleẕîne âmenû enuṭ`imü mel lev yeşâü-llâhü aṭ`ameh. in entüm illâ fî ḍalâlim mübîn.
Onlara: "Allah'ın size verdiği rızıktan sarfedin" denince inkar edenler inananlara: "Allah dileseydi doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu siz apaçık bir sapıklıktasınız" derler.
veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn.
"Doğru sözlü iseniz bildirin bu vaad ne zamandır?" derler.
mâ yenżurûne illâ ṣayḥatev vâḥideten te'ḫuẕühüm vehüm yeḫiṣṣimûn.
Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler.
felâ yesteṭî`ûne tevṣiyetev velâ ilâ ehlihim yerci`ûn.
O zaman, artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler.